Başıboş (Hikâye)
Ağır ağır yürüyordu caddede; öyle dalgındı ki insan akışının ters yönünde olduğunu, insanların yürürken ona sürekli çarptığını fark edemiyordu. Nereye gidecekti, bilmiyordu; gitmesi gerektiği bir yer olduğunu seziyordu ama daha kaç saat böyle başıboş dolanılırdı? Bir kızla çarpıştı, kızın elindekiler yere düştü. Gerçek dünyanın farkına ancak böyle varabildi. Özür dileyip yolun diğer köşesine geçti, adımlarını hızlandırdı. Sabahın bu erken saatine rağmen ne kadar çok insan vardı ama onun bu başıboş yürümelerine karşın tüm bu insanların gidecek bir yerleri olduğu gözlerindeki kararlı ve endişesiz bakışlardan belli oluyordu. Bir o mu vardı ne beklediğini bilmeyen? Oysa Beckett'in de dediği gibi: "-İnsan biliyorsa eğer -Sabretmekten yılmaz -Neyi beklemek gerektiğini biliyorsa -Endişeye mahal yoktur -Sadece bekler.".. "Neyi bekliyorum, ne bulmayı umuyorum ya da kiminle karşılaşmayı? Belki de gidip bir film izlemeliyim." dedi ve bu kez ne istediğin