Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bulantı - Sartre (İnceleme)

Resim
 Bulantı (Fransızca: La Nausée), Jean-Paul Sartre'ın 1938 yılında yayımlanan edebiyat alanındaki ilk yapıtıdır. Roman, 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. Günlük biçiminde yazılan kitapta, romanın kahramanı Antoine'ın dünya karşısında duyduğu tiksinti anlatılır. Bu tiksinti yalnızca dış dünyaya değil, Antoine'ın kendi bedenine de yöneliktir. "Varoluş"la yüz yüze gelen Antoine'ın geçirdiği değişimi anlatan Bulantı, varoluşçuluğun kült kitaplarından biri haline gelmiştir. "Bulantı, Sartre'ın aynı adlı kitabı olmasının yanı sıra, terim olarak da Sartre'ın varoluşçu felsefesini ifade etmektedir. Dünyanın kendinde varlığı ("kendinde şey"), insana bulantı duygusu verir; çünkü gerçeklik, yani varlıklar ne iseler o olarak orada öylece ve anlamsız bir şekilde dururlar. Bilinç ise, 'kendi-için-şey'dir, ve o hiçlikle ortaya konur. Sartre, felsefi olarak 'Varlık ve Hiçlik' kitabında bu noktaları açıklar

Aksa'da Uçan Kuş (Şiir)

Mescid-i Aksa'da bir çocuk  kuş olup gökyüzüne kaçtı. Vurdular kuşu kanadından, kanattan bir damla kan aktı.  Bir damla meğer ne çokmuş ya Rab!  Kuş damlayan kandan bir yol yaptı, buz kesen yüreğimize uzanan. Aksa'da damlayan kan yüreğimize aktı.  Bir damla gözyaşı bizden sıcaktı. Denk düşer diye kandırdık kendimizi.  Sonuçta bir damlaya bir damladan hem ne kadar fark olacaktı. Denk düşmedi, ciğerimizi yaktı.                             Hande Nur ALTIN                                               07.11.2014

Duvar (Hikâye)

Resim
 Saatlerdir tavanı seyrediyordu. Bedeni, ölü bir bedenin tabuttaki hareketsiz yatışı gibi kıpırtısızca yatağının nem kokulu koynundaydı. Bu, perdeleri sıkıca örtülmüş, gün ışığından mahrum odada değil, denizin mavi teninde kanat çırpmak istiyordu. Giyinip dışarıya çıkmak, Kadıköy'e ya da Üsküdar'a gitmek, sahilde saatlerce yürümek onun ellerindeydi fakat o, yattığı yerden o ânı düşlemeyi, o ânın güzelliğine hasret duymayı ve derinden iç çekişleri; yani bir hayali hakikate tercih ediyordu. Eğer kalkıp giderse o ânı hayli uzun süre beklediği için uzak bir hayalin hakikate dönüşmesi hiç olmadığı kadar lezzet verecekti.  İçinde bir sıkıntı vardı. Derin derin iç çekiyor fakat kıpırdamadan yatmaya devam ediyordu. Masanın üzerindeki sigara paketi gözlerini her kapatışında karşısında beliriyordu. Yirmi iki yaşındaydı ve sadece iki kez sigara içmişti. İlki bir inat uğrunaydı. İkincisi yine böyle bir zamanda olmuştu. Biraz sonra da üçüncüsü gerçekleşecekti. Şu an için bu arzuya karş

yilancık ocakları - ilgili görseller

Resim
Kullanılan malzemeler Kullanılan malzemeler 1 Baş ağrısı için tedavi Baş ağrısı için tedavi 1 Taşlara yakın bakış Boyun ağrısı için tedavi Taşları yapıştırma faslı Dua okuma faslı Ağrıyı bıçakla kesme faslı ileri düzeyde yilancık hastası (solda) Çiftlik köyündeki ocak olan ev

Bir Zamanlar..

Bir zamanlar, asık çehrelerden buz tutmuştu kalbimiz. Bir tatlı tebessümüne muhtaçtık insanların ve bir gün bir adam gülümsedi bir kitapçıda, "Sadece bir insan," dedi, "sadece bir insan gülümseyerek geçse yanımdan, sadece bir insan günaydın dese bana, böyle bir adam olmazdım. Daha çok gençsin, okuma, okudukça gerçekleri göreceksin, gerçekler mutlu etmiyor, daha çok gençsin, bırak okuma." "Ben gülümsüyorum" dedim, "benim gibi gülümseyen çok insan var, bir gün siz de duyarsınız bir günaydın sesini, çok geç değil hiçbir şey için. Umut edin." Sonra terk ettik kitapçıyı, o belki bir günaydın aradı insan çehrelerinde belkiyse başka insanlara "okuma" demeye gitti. Bense etrafıma bakındım; önce onu aradığımı sandım, sonraysa simalardaki tebessümleri aradığımı fark ettim. İrkildim, bu insan kalabalığında boynu bükük bir tek tebessüm dahi yoktu. Ne ara böyle taş kesildi kalpler, dedim fısıldayarak. Kimse duymadı sesimi. Biraz önce yaşadıklarım,

Başıboş (Hikâye)

  Ağır ağır yürüyordu caddede; öyle dalgındı ki insan akışının ters yönünde olduğunu, insanların yürürken ona sürekli çarptığını fark edemiyordu. Nereye gidecekti, bilmiyordu; gitmesi gerektiği bir yer olduğunu seziyordu ama daha kaç saat böyle başıboş dolanılırdı?   Bir kızla çarpıştı, kızın elindekiler yere düştü. Gerçek dünyanın farkına ancak böyle varabildi. Özür dileyip yolun diğer köşesine geçti, adımlarını hızlandırdı. Sabahın bu erken saatine rağmen ne kadar çok insan vardı ama onun bu başıboş yürümelerine karşın tüm bu insanların gidecek bir yerleri olduğu gözlerindeki kararlı ve endişesiz bakışlardan belli oluyordu. Bir o mu vardı ne beklediğini bilmeyen? Oysa Beckett'in de dediği gibi: "-İnsan biliyorsa eğer -Sabretmekten yılmaz -Neyi beklemek gerektiğini biliyorsa -Endişeye mahal yoktur -Sadece bekler."..   "Neyi bekliyorum, ne bulmayı umuyorum ya da kiminle karşılaşmayı? Belki de gidip bir film izlemeliyim." dedi ve bu kez ne istediğin

Filistin’de Bir Müslüman Turist (Gezi Yazısı)

Resim
                                      Elimde uçak bileti, yanımda bagaja teslim edilecek bir valiz ve çevremde yavaş yavaş artan bir insan topluluğu ile Sabiha Gökçen Dış Hatlar Terminali’nde oturmuş sıramın gelmesini bekliyordum. Onca mesafeleri aşacağım, onca anı biriktireceğim bu insanlar kimdiler? Herkes aynı şeyden bahsediyordu o anda. İnsanlar bizlere “Korkmuyor musun?” demişti, “Ya başına bir şey gelirse? Ne deli adamsın/ kadınsın/ çocuksun!”.  Onca insan onca zulme maruz kalıyorken, üstelik zulmsüz tek bir anları dahi yokken, bizler sadece kısa bir zaman için o zulm topraklarına gidecek, rahat otel odalarında kalacak, yemeklerle yarısı dolu tabaklarımızı ardımızda bırakarak kalkacak, tüm gün gezip akşam otelimize dönüp rahat yataklarımızda derin uykulara dalacaktık. Ne yapıyorduk ki ne’den korkacaktık? Filistinli Müslümanlara yapılan hiçbir zulm başka bir milletten gelen hiçbir Müslümana yapılmıyor, yapılamıyordu. O halde korkmamız gereken İsraillilerin ülkemizdeki

Yilancık Ocakları (Derleme Çalışması)

Resim
                         Konya Bozkır Çiftlik Merkezli Yilancık Ocakları H+Yilancık nedir? E-Yilancık bir hastalıktır eıımm babannemlerin zamanında ııı hasta olanlar başı ağrıyanlar kolu ağrıyanlar bizim evimize gelirlerdi eıı babanneme taş yapıştıttırılardı babannem onlara o evden ııı babannemlerin evinden ekmek kül verirdi onlara dualar okurdu yılancık taşlarını yapıştırırdı. H+Ocaklı tabiri nedir peki? E-Ocaklı tabiri yıllar önce eıı yıllar önce eıı sağlık bu kadar gelişmediği için eııımm doktorlara gidip çare bulamayanlar eıım ocaklara başvurulardı çünki o zaman insanlar bi takım şeylere inanırlardı yani ocaklara daha çok inanırlardı ocaklarda da eıım her evden değil de belirli kişilerden bıçak toplayarak eıım o bıçakları suyun içine bırakırlar dışarıya sabahın erken saatinde bırakırlar bir dahaki sabah ezanları okunurken o bıçakları topladıkları bıçakları memleketleri köyleri yazarak ııı belirlerler mesela şöyle bişey benim hastalığım hangi köydeki ocakta var ise yi